afaroz edilmiş prenses...
evde kalmış kaltak...
geçmişi unutup hep yeniden başlayan ama her seferinde soluk kır çiçeklerine dönen...
deneyip tedbir almadığı o tek durumda da suyun dibini boylayan. ama yaşamakta ısrarlı...
düşüncenin eylemle ilgisini kavramasına rağmen beynini cümle yapmaktan alıkoyamayan...
kadın.
elbette kitap bir kadının hikayesini anlatıyor olmakla birlikte, "insanca bilemeyişin adı" olarak okumak da mümkün. sistem içerisinde var olmaya çalışan ama "uyum" konusunda zorlanan,
Yazarı Sevgi Soysal, başına gelmedik kalmayan ama her seferinde hayata bir biçimde tutunmuş olan Tante Rosa için beni pek çok etkileyen şu sözleri der: "beni duygulandıran bırakmaktır. hiç bir şeyi hazırlamadan, belki de en gereksiz ve yanlış anda bırakmak. bırakma anının; bırakılanlar ne denli bırakılası olsalar da, bırakanı sevindiremeyeceğini, yüceltemeyeceğini bilmektir. o anda kendiyle yalnız kalanın, bu yeni düşman karşısında, bir yığın ahmak yüzünden tanıma fırsatını hiç bulamadığı kendi karşısında duyabileceği dehşettir. önemli gösterilebilecek bir eylemin ardından, başkalarının yanlışlarının o ana dek gölgelediği kendi yanlışımızın çırılçıplak kalışıdır. o yeni saçmalık, gülünçlüktür."
Kendiyle kalmış komik bir kadındır Tante Rosa. Yaşamak zorunda kalan, sürdüren, ısrar eden komik bir kadın.
Tante Rosa'nın hüzünlü tarafında ise, Didem Madak'ın "Çiçekli Şiirler Yazmak İstiyorum Bayım" şiiri durur.
Ve Tante Rosa, yaşayıp giden ve hiç pişman olmayan bir şarkıdır.