16 Mart 2017 Perşembe

"Yoklukta Kendini Tekrar Eden İnsanın" Rıfat'ın Öyküsü - Seyrek Yağmur - Barış Bıçakçı



Barış Bıçakçı çok sevdiğim bir yazar. Böyle başlamak istedim, düz.  
Kendilerinden fazlaca söz edilmiş olan Sinek Isırıklarının Müellifi ya da Bizim Büyük Çaresizliğimiz'in üzerinde o nedenle burada durmayacağım. 
Eğer bir gün bir kitap yazacak olsam onun gibi yazmak isterdim ama. Sevdiğim bir dünya yazar varken, neden onlara değil de Barış Bıçakçı'ya öykündüğüm kenarda soru işareti olarak duruyordu hanidir. 
Sanıyorum Seyrek Yağmur'da kendisi cevabı verdi.
"Dayatılacak bir ben yoksa söz edilecek bir ben de yoktur. Hanginiz kanserleşen bir ego olarak değil de, sıradan, alçak gönüllü bir varoluş olarak kendinizi dayatabilirsiniz?"
Sıradan, alçak gönüllü bir varoluş.
"Okuyucularını duygulandırmak (ben burada 'etkilemek' kelimesini de eklemek isterim) dışında edebi bir amacı olmayan ve ikide bir veciz sözler yumurtlayan günümüz müelliflerin"den onu ayıran bir varoluş. Açıkçası seyrek yağmur, kurgusu gereği tam da bu "veciz sözler yumurtlama" folluğu gibi görünüyor ve bu nedenle sevdiğim bir yazarın o tarafa kayıp gitmesinden korkarak, tedirginlikle okudum. 
Fakat Barış Bıçakçı, örneğin bir yerinde kıyısından döndüğü bu korkulası durumu, başka bir bölümde kendini adeta tokatlayarak çok akıllıca ama bir o kadar sıradan ve kolaylıkla döndürüveriyor kendi sahasına. Ve o aforizmaya kayan ruh durumunu sıradanlaştıran/ gerçeğe yaklaştıran (tokatı atan) yine bir kadın. Sinek Isırıklarının Müellifi'ndeki o müthiş tadı çalıp ağzımıza geri çekiliyor yani.

Çok ölçülü, hesaplı ve haddini bilen ve bunun için de çaba sarf etmiş bir kitap Seyrek Yağmur. Hepimizinki gibi günleri aynı kaba damlamayan, huzursuz ve ama "Ben"den çoktan sıyrılmış bir adamın konsantre, kararında ve minimal bir ben öyküsü.

(minik bir spoiler)

https://www.youtube.com/watch?v=uPR8Vtxi2hY&list=PLjkmO7WzSnr50pVdO2ELxJURH6fWOQcbV